22 Kasım 2011 Salı

erdal akbaş ayna-yavaş-alışmak




3 Kavram ayna, yavaş ve alışmak hakkında sözlük bilgisi ve anlam yüklemeleri

AYNA: Ayna, ışığın % 100'e yakın bir kısmını düzgün olarak yansıtan cilalı yüzey.

ALIŞMAK: Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapmak, yadırgamaz duruma gelmek. Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek. Sürekli ister olmak. Bağlanmak, ısınmak. Etkisini yitirmek. Evcilleşmek, ehlîleşmek.

YAVAŞ: Hızlı olmayan, yumuşak huylu, yumuşak başlı, alçak, hafif

Ayna yıllardır karşısındakini yansıtan bir araç olarak kullanılmış, insanlar ona bakmaktan zevk almış, belki güzelliklerini görmüşler belki çirkinliklerini! Yaşadıkları duyguları aynaya hapsetmişler. Tek dostları onlar olmuş. Hiç konuşmamış ayna onlarla masallardaki gibi! Belki de doğruyu söylemedikleri için sevilmişler asırlardır!.

Karşımıza çıkan her şeyde buluruz yansımamızı, onlarla doğar onlarla ölürüz fark etmeden, anlamayız bile orada olduklarını, çekmez dikkatimizi bazen, görmek istemeyiz üzerler bizi. Etrafımıza bakınca bize eşdeğer onca şey varken kafamızı çevirmekten hiç bıkmayız çünkü kendimizi görürüz onlarda. Sıkarlar canımızı tam orta yerini.

Hayatın ne kadar kısa olduğundan şikâyetçi oluruz sürekli. Aslında arkamıza dönüp bakmak duygusu boğar bizi. Çünkü istediğimiz bir şeyler olmamıştır hep oralarda bir yerlerde! Hâlbuki yarım asır hiç te kısa bir süre değildir yaşamak için. Ağır ağır kısık ateşte pişeriz kahve tadında. Şikâyetimiz yersizdir, geç anlarız elimizden kayıp gidenlerin kıymetini. Gövdemizden kesilen dal gibidir sevdiklerimiz, gözümüzden akan yaş gibidir yapraklarımız. Hep farklı bir mevsim yaşar şaşalı gövdemiz, dayanabildiği kadar dayanabilmiştir aslında bu acımasız hayata. Günü gelince kuruyup giden gövdesi, kendiliğinden yok olmaya başladığında, şanslıdır aslında kör bir baltanın emrine girmediği için. Alışkanlık yaratmıştır hayattaki her şey bünyesinde lakin ne sıcağı reddedebilir ne de soğuğa hayır diyebilir. Sessizce olduğu yerden izlerken tüm olanları aslında kaderlerinin aynı olduğu dikkatini çeker insanla. Artık zor gelmiyordur hiçbir şey, istediği sadece mutlu başladığı hikâyesinin huzurla son bulmasıdır. Onca yıl yaşamıştır, katlanmıştır hayata, hak etmiştir saygıyla ağırlanmayı…



Ayna!... içerisindeki her şeyi yalansızca göstermektir görevi. Farkındadır, karşısındakine söylediği sözlerin kıymetinin, o görevlendirmiştir ne kadar değiştiklerini söylemek için tatlı bir dille insana. Haykırmak ister boşa geçen bir hayatı.

İnsan doğar, yaşar ve ölür. Basit bir denklemdir aslında ilk anda göze geldiğinde.
Öyle doludur ki içi bu üç kelimenin, mucizeyle başlayan hayat, akıntıda yüzen sandal gibidir, rotası çizilmiştir belki baştan. İster hep insan tersine kürek çekmeyi, ancak çeker onu akıntı sona doğru. Çırpınabildiği kadar oynamıştır bu rolde… Hazin son geldiğinde ise aklına sorar nasıl da anlamadım hep aynı yöne gittiğimi…



İnsan aynaya baktıkça genç görmek ister kendini. Bazen görmek istemediğimiz olur bakmayız aynanın önünden geçerken kendimize. Çünkü yaşlanmışızdır, artık eskisi gibi değildir elimiz, yüzümüz…


Kaçıp dışarı atarız kendimiz i, karşımıza çıkan her şey hayatımızı hatırlatır artık, kendimizi benzetiriz onlara. Toprağa atılan tohumumuz fidan vermiştir, büyüyüp dallanmıştır, meyve vermiştir. Yazın terlemiştir yapraklarından, kışın üşümüştür yalnızlıktan! Çeviriveririz kafamızı, üzülürüz… Hüzün çöker tam kalbimizin ortasına aynamız olmuştur doğa ana, öğütler bize fısıltılarla.
Yaklaştıkça alışırız bu duyguya, artık eskisi gibi rahatsız etmez yine yaz gelmiştir unutmuşuzdur sonbaharı, çürüyen dalları… Hangi rüzgâra kafa tutarız hangi yağmura laf atarız bilinmez artık…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder